Saat:
Yer:
Degerli ogrenci arkadaslarim, sonuncusunu Agustos ayinda yapmayi planladigimiz feminist klasikler serisinin sonu bu aya sarkti. Son sunumumuzda bir 20. yuzyil klasigini ele almis, bu aya da 21. yuzyili birakmistik. Bu yuzyilin klasiklerinden bahsetmek icin henuz cok erken olsa da, sizler gibi ben de bir kac ismi yuzyilimizim klasigi ilan etmek icin sabirsizlaniyorum
Bu yüzden sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; “Cinsiyet Belası” 21. yüzyılın klasiklerinden olmaya adaydır. Kendisi de bir Yahudi olan Butler, İsrail politikasına yönelttiği eleştiriler ve Siyonist politikaların tüm Yahudileri temsil etmediği görüşünü savunarak, eşcinsel hareketin dışında da politik bir var oluş çizer kendisine.
1956 doğumlu, Amerikalı bir düşünür olan Judith Butler, Türkçe’ye “Cinsiyet Belası” adı ile çevrilen kitabı ile feminizme ve toplumsal cinsiyet teorisine olduğu gibi quir (queer) teoriye de büyük katkısı olan, feminizmin 2000lere kadar sorgulamadığı önkabullerini sarsan isim oldu.
“Cinsiyet Belası”nda Butler temel olarak cinsiyetin de toplumsal cinsiyet gibi sorgulanması gerektiğini, çünkü cinsiyetin de tıpkı toplumsal cinsiyet ve diğer tüm kimlikler gibi, niteliği ve işlevi ile toplum tarafından kurulan, bu yüzden de sabit olmayan, değişen, akışkan, geçişli bir yapı olduğunu öne sürer. Bu öneri bizi, yalnızca iki cinsiyet kategorisi (kadın-erkek) olduğu kabulünü reddetmeye götürecektir. Butler’a göre cinsiyetleri bu iki kategoriye indirgeyen, heteroseksist varsayımlardır. Feminizmin hatası da bu varsayımları sorgulamaksızın doğru kabul etmiş olmasındandır.
Oysa doğada, tıpkı göz ve ten rengi gibi, doğduğumuzda herhangi bir anlamı olmayan, nötr bir canlı özelliği olan cinsiyet, toplum içinde anlam kazanır, çeşitli roller, işlevler üstlenir. Bu yüzden, tıpkı toplumsal cinsiyet gibi cinsiyete yüklenen anlam ve roller de tarihe, kültüre, inançlara, toplumsal pratiklere göre değişmektedir. Sonuç olarak cinsiyet durağan, sabit, değişmez bir kimlik değil, bir performans kategorisidir; “olunan şey” değil, “yapılan şey”dir, “var olma” değil, “yapma”dır. Bu önermeleriyle Butler, üçüncü dalga feminist hareketle birlikte yükselen eşcinsel hakları hareketini de derinden etkilemiş olan bir aktivist, düşünür, kuramcı ve akademisyendir.